* Önemli Açıklama : Bu alandaki reklam görüntülerinin sitemizle ilgisi yoktur.
   
  KELTEPELİ OLMAK BİR AYRICALIKTIR
  Keltepe ve Ben
 


                      KELTEPE VE BEN

Yaş yirmialtı…..
Yarısına gelmedim belki yolun,

Fakat sonu görünür oldu,

Şu kısa ömrüme yalnızlık ve çile 
hükümran oldu.

Ak saçlarım kırk,
yorgun kalbim seksen yaşında,

Umutlarım ve hayallerim ise musalla taşında

……

Yitirdim hayata dair ne varsa,

Yitirdim deli gençliğimi,

Yitirdim…

Sığır keşiklerini,

Gökçebelen’de sığır önü beklemeyi,

Angare sohbetlerini

Ağustos’un amansız sıcağında patoz’a sap atarken,sıcaktan bunalan yüreklerimizi 
bir tas soğuk ayranla 
serinlettiğimiz güz aylarını…

Ayın ondördünün altında domuz avına giderken
Emekli’nin ağzından dinlediğimiz av maceralarını,
Toprakların çatladığı bir vakitte, 
bütün köylü toplanıp
Küre’de yaptığımız  yağmur dualarını,
Bayram sabahları salla-geç’leri
Geceleri binbir kılığa girip,cami yararına oynadığımız Gelin-Kocası oyunlarını,

Uzun ve sıcak Ramazan günlerinde,
iftara yakın bir vakitte 
‘şabambunarı’na 
bir yol suya gitmeyi
Ezan Taşında ayak üstü sohbete dalıp,
bir yandan güneşin doğmasını beklerken,
bir yandan da hiç sabah olmasını 
istemediğimiz günleri…

Gün boyu müptelası olduğum KARADAĞ’da odun hazırlarken,
      yağan yağmurdan sırıl sıklam olup,
      akşamleyin içimizi ısıtan 
      tarhana çorbasını kaşıklamayı,

Cuma günleri büyük bir coşkuyla ,
Belenüzerinde kamyon önü beklemeyi,

Ormancılardan köşe-bucak kaçarak ‘Kayaarkası’na bir omuz çubuğa gitmeyi,

…..

…..

Yani Dostum !

Yaşadığımız hayata dair güzel olan ne varsa,

            hepsini yitirdim…

İşte o günden beri geceler sırdaşım,dertler yoldaşımdır benim.

Bu nedenle güler yüzlü şiirler yazamam ben,
        ekmeğime soğanı,
   hayatıma acıyı katık etmeye alışmışım.

Hayat dediğin benim için,

    sılada bile gurbeti yaşamak,

    kalabalıklar arasında yalnız dolaşmak,

    ihaneti ve acıyı yüzümü ekşitmeden yudumlamaktır.

…..

      Suların donduğu
yalnızlığımın buz tuttuğu bir zemheri günü,

bir yanıma serin sulu yaylayı,

diğer yanıma güzelim Eğriova’yı alıp,
müptelası olduğum Karadağ’da
benimle aynı kaderi paylaşan,
hayatının baharında beli bükülen,
kambur ve adı gibi bahtı da kara olan bir  Kargökçeağaç’a yaslanıp, 
            elimde kuru bir dağ menekşesi,
            yüreğimde buruk acılar
            ve gözümde yaşlarla
       bir ceylan’ın asaleti,
       bir   kartalın gururu   
bembeyaz gelinlik giymiş nazlı bir genç kız edası  
ve başından hiç eksilmeyen dumanı ile
karşımda dikilen ‘KELTEPE’me açtım 
bütün derdimi…!

Yalnız O’na anlattım;kambur bir Karagökçeağaç’la olan kader benzerliğimi,

            vaktinden önce ağaran saçlarımın

   ve erken tüketilmiş bir hayatın hikayesini…


İşte o vakit ağardı saçları nazlı KELTEPE’min.

Artık yalnızca ikimiz vardık dünyada,

   
Keltepe ve Ben…


Alem uykudayken,uyanıktık ikimiz

Ve gecenin göğsünden hüzün sağardık beraber.


O bana;

ceylanların niçin ürkek ve tedirgin olduğunu,
kartalların neden gururla yükseklerden uçtuğunu,
kirpinin dikenli yavrusunu merhametle 
nasıl bağrına bastığını…


Ben o’na

         yarım kalan hayatımı,

        bir gül gibi katmer katmer büyüyen 
ve büyüdükçe güzelleşen yalnızlığımı

            ve kalbimin vaktinden önce niçin  ihtiyarladığını anlatırdım…

……

Uyanırdı herkes yorgun geceden,

biz ikimiz karbeyaz başlarımızı birbirine yaslayıp,

Uzaklara…

Umutlarımızın yeşerebileceği çok uzaklara,

ihanetin ve menfaatin olmadığı,

sevgi ve fedakarlık üzerine kurduğumuz
            küçük dünyamıza dalardık.

           26 / 11 / 1997
              EYÜP ULU
     Sipahiler Köyü - KELTEPE

 

                                                          
      

 
  Bugün 5 ziyaretçiburdaydı ! Toplam : 192237  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol